Pilonidal sinüs, anüsün 3-5 santimetre kadar üzerinde bulunan sakrokoksigeal bölgenin intergluteal katlantısı içerisinde küçük bir açıklık olarak meydana gelir. Dermis, yani derinin alt tabakasına penetre adını verdiğimiz kıl sebebiyle geliştiği düşünülmektedir. Deride rüptür ve rekürrens, enfeksiyon ile kronisite görülmektedir. Bu rahatsızlık, özellikle 15-35 yaş aralığındaki gençlerde ve erişkinlerde daha yaygın olmakla birlikte, tüm yaşlarda görülebilmektedir. Erkeklerde görülme sıklığı kadınlara göre daha fazladır (3-4 kat). Bu nedenle, bu hastalık genellikle erişkin genç erkek hastalığı olarak bilinmektedir.

Pilonidal sinüs, ilk olarak sakrokoksigeal bölgede sinüs ağızlarının oluşumu sonucunda kendini göstermektedir. Sinüs ağızlarından iç tarafa giren kıl, deri altına doğru ilerler. Cilt altı doku tabakasına ulaşan bu kıl, akut apse ve bakteri girişimine zemin hazırlamaktadır. Cilt, sürekli oluşan apseyi dışarı atmaya çalışır. Bu nedenle, bu hastalık zamanla cilt içinde yeni tüneller açarak vücuda yayılır.

Pilonidal sinüsün kesin oluşma sebebi tam olarak bilinmemekle birlikte, kuyruk sokumunda birikmiş olan pamukçuk ve kıl gibi küçük parçacıkların, yapısal kaynaklı güçler ile cilt altı dokusuna geçmesi durumu söz konusudur. Biriken pamukçuklar ve kıllar ile bakteriler, cilt altındaki dokuya geçer ve bu parçacıkların cilt altından atılması sonucunda bakteri etkisi ile apse oluşur. Kuyruk sokumu bölgesinin derin ve dar yapıda olması, bölgenin hijyenine yeterince özen gösterilmemesi, pişik oluşumu ve sık terleme ile bakteri üremesine elverişli bir ortam oluşması, makata yakın yerlerde yara izi ve çatlak olması ve sürekli oturma gerektiren işlerde çalışmak gibi faktörler pilonidal sinüs oluşumuna katkıda bulunur.

Bu hastalık kuyruk sokumu bölgesinde akıntı, şişlik ve ağrı ile kendini göstermektedir.

Hastalığın oluştuğu yer ve görüntüsü ile tanı konulmaktadır. Muayeneyi gerçekleştiren uzman, sinüs ağızlarını görmesi sonucunda tanıyı rahatlıkla koyar.

Birçok hastalıkta olduğu gibi, pilonidal sinüs hastalığında da evreleme yapılmaktadır. Yapılan evrelemenin amacı, hastalığın ne denli ilerlediğinin görülmesi ve buna göre tedavi yönteminin belirlenmesidir.

Hasta kişide apse ya da akıntı görülmez. Genelde orta hat üstüne yerleşmiştir. Semptom vermeyen sinüs ağızları bulunur. Bu kişilerde herhangi bir uygulama yapılmaz. Hastanın kişisel hijyenine gerekli özeni göstermesi ve kılın yerleşmiş olduğu bölgenin lokal temizliğini yapması istenir.

Akut pilonidal sinüs apsesi olan kişilerdir. Bu kişilerde lateral insizyon ve apsenin drenajı sağlanmaktadır. Antibiyotik kullanılarak sürekli remisyon ve pansuman yapılmaya çalışılır.

Bu kişilerde pilonidal sinüs apsesi kronikleşmiş halde bulunur. Kişi, daha önceden beri devam eden akıntı ve apse şikayetlerinden bahseder. Sinüs ağız bölgesinde kronik inflamasyon görülmektedir.

Bir ya da daha çok sayıda sinüs ağzı orta hattın kenarlarında yerleşim gösterir. Kişiler, geçmişte birden fazla kez akıntı ve apse oluşumu yaşadıklarını belirtirler.

Pilonidal sinüs ameliyatı sonrasında hastalığın tekrardan ortaya çıkması durumudur.

Eğer apse var ise öncelikle apsenin drenajı tedavide önemlidir. Apsenin drene edilmesinin yanı sıra oral antibiyotik tedavisi ve sık pansuman, iyileşme sürecini hızlandırmaktadır. Eğer kristalize fenol tedavi yöntemi uygulanacak ise apse drenajı ile aynı seansta tedaviye başlanır. Eğer klasik cerrahi yöntemi uygulanacak ise operasyon bir sonraki seansa bırakılmalıdır. Pilonidal sinüs tedavisinde özellikle cerrahi yöntemler kullanılmaktadır. Çünkü cerrahi haricindeki yöntemler etkisiz kalmaktadır. Cerrahide çeşitli birçok tedavi yöntemleri vardır, bunlar: